bak yazıyorum
buraya
yağarsa yağmur
tek laf etmeyeceğim
yağmurun yağdığına dair.
ödüm kopuyor senden
ödüm

sağ gözüm

sağ gözüme kıymık batmış gibi
ah benim güzel gözüm
kan bürümüş gözüm
ela gözüm
can gözüm
canan gözüm
bilemedim kıymetini
affet
bu
deliyi
e mi

yetmeyecek

içimde ki
muhammed ali
biraz daha
yumruklamaya devam ederse
böğrümü,
kesmeyecek
bağırmak bile;
durmayacak bu sancı.
sancı ile çevreme yayılan her bir sanrı
değdikçe
tenim -e
         -de
oluşacak yaralar.
gazlı bezler bile yetmeyecek
pansuman
etmeye
dört bir yanımı.

haziran

haziranıda emdik
emdik haziranıda
güneşi
emer gibi
emmek isterken
yağmurlarla emdik
toprak çamurdan
çamurdan
ibaret
ibaret
günlerimiz
buluttan ibaret
emdik haziranıda
haziranıda emdik
kimse
bana
bakmasın
bugün
beni
arayan
bulsun
sadece
keşke bas olaydım
bas
bas
bağıraydım
bağrımı yara yara

ayna

ben
beni
bana
benzetemedim
bu
sabah
aynada
yakınımda
dolandın
ya
daha fazlanı
istiyorum
kendime
tekrar
benzeyebilmek
için.

evet

ben artık
bana uçan balon, elma şekeri ve türevlerini
dahi
alsan da
sana
aldanmam
!
laleye hele hiç kanmam
hamakla gelsen güler geçerim
bulgur pilavına yüz çeviririm
!
ararsan
açmam telefonu
da
koşarak gelmek isterim
ama muhtemeldir
arnavut kaldırımı girintisine ayağımı sıkıştırdığımdan
düşüp
en fazla
eczaneye giderim.

akrilik - plastik

gökgürültülüsağnakyağışankarasında, tam bir anakara yalnızlığı taşıyorum..parmak uçlarımda taşikardi!
durduğum ve baktığım yerden karadelikler görüyorum beynimin içerisinde.. yutuldukça yutulan düşüncelerimle, kaçtığım, perdeleğim, teğellediğim her bir şeyle..
ne kadar da akrilik!
doğada en geç kaybolan maddelerden plastik,
sentezlene sentezlene
sendeleye sendeleye
bakışlarımı oluşturuyor.
hala yağmur yağıyor,
şarkı bite- (ıssır beni)
nurun içe-(dışla beni)
yazıyor.

mevsim

dam aktarma mevsimine geldik
inadına da yağmur yağıyor heyhat.
gam aktarma mevsimi gelse de
güneş açsa bari.

sinir

benim şiirimin lirikle alakası yok,
epikle, pastoralle, didaktikle, satirikle alakası yok!
benim şiirimin benimle alakası var.
biraz septik, olabildiğince asidik, aman da iğnelik..
kendi ödül törenimi kendim düzenlerim
kimse de ne yapıyorsun sen be demeye cesaret edemez.
gelmiyor benim bünyeme iyi, ard arda iki düğün
ve
inanmıyorum artık
hiç bir halta

hah

beş küfür biliyorum beşi de isminden türetilmiş
bizzat benim tarafımdan. . .

sonra da oturup yalan söylüyorum
yazıyorum da
iyi geliyor

kendi adımdan türetilmiş başka bir beş küfür
ortaya çıkıyor. . .

jeton

çok fazla lakırdı var etrafta
lıkır lıkır alınan alkolün etkisi gibi görünüyor
sokak (da) içmek
insanları sürtükleştiriyor
ama şık şık bakıyoruz birbirimize ve gülümseye (de) biliyoruz
jetonlu oyuncaklar gibi
süremiz dolana kadar oynuyoruz
en yüksek skorla birlikte
bir bardak daha içme hakkını
daha çok konuşma cüretini
topuklarıyla ayakkabının karşımızdakinin
karşımızda ki kinin
boğazını delme cesaretini buluyoruz


arsızca ben de;
yumuşacık yazmak
bile istiyorum
pamuk, saten, kadife, peluş hayvan oyuncak, saçlarım, ipek
dokusu yumuşak kelimeler yazabiliyorum
aferin diyorum sonra
kendime
bileğimden kalçama kadar tırnağımla bir yol çiziyorum.
bir süre
o hat üzerinde yaşayacağım...
doğrudur ya da değildir, bana ne

zıpla

kırbaçlayarak yürür görüntüler aramızdan
kekeleyen sesleri ayıklamaktan muzdarip
porselenden yapılmış tenin, bedenin
garip bir türlü ezberleyemediğim gereksiz bir şiir dizesi gibidir, olabildiğince çekici...
gülümse-sene sen
çarpık
dudağının kenarından..
teğel ata ata bana
ilerlesene
ne bileyim
yanımda.
ya da zıpla zıpla zıpla