senin isterse naifliğinin orta yerinde ateş dursun, o çok sevdiğin faruk amcan otursun gene de farketmez! bu karanlık bildiğimiz karanlıklara benzemiyor farfara. Bu karanlık inkar ile gerçek! ve hiçbir inkar daha esrik olmadı şimdiye dek yaşadıklarımızdan... durup baktığımız her yer aynı sokağa çıkıyor; bitiminde sarhoşuz. canımın içinde en büyük yalan son yazdığımla sınırlı. en iyi bildiğim hikaye boyalı kuş, bundan başlamazsam başlayamam ben..
şimdi burada kağıdı öpüyorsa kalem bildiğimiz bütün şarkılar aynı anda çalıyor da ondan.
bir adada oturmuşuz. sen varsın, o var, bir de öteki, bir de ben varım, bir de kalabalık. Alabildiğine yığın yığın kalabalık. Yalnızız da halbuki bizim dilimizden kimse anlamıyor çünkü. Biz de keza yabancısıyız seslerin ama en çok oturuşların ve yüzlerin. Bu oturuşlar bizim oralardakilere hiç benzemiyor..
çocukluğumuza da inemeyiz fakat bekleyebiliriz tanıdık bir nida çıkacak diye kalabalıktan. yığıntıların arasındaki o daracık boşluktan başlayabiliriz de yazmaya.. adını hikaye koyarız; riyakar derler ardımızdan. olsun dokunmaz bize. zaten bize dokunmaz kendi tenimizden başka hiç bir rüya..
zaten umut dahi yokmuş dilek şart kipi olsa da.. durduğumuz yerde aslında asılıymış hayaller gibi anaerkilliğimiz de ve yazmaya başlamak için içmeyi bırakanlarda var imiş, rivayet bu ya! o zaman hadi herşeyi yakalım. kime ne değil mi yangın çıkmış, evi üzerine kitleyip gömme dolaplarınla kaçmışsın, kime ne?
sonra mesela o en bilfik sokağın aslında son evinde oturuyormuş aradığın zat ve ben en çok yırtabilirmişim defterimin sayfalarını.
ya bunlarboş, bunlar safsata, herşeye baştan başlayalım farfara. bu acıyı da gömelim, bu yalanı da söylemeyelim. ki bu kendimle hesabım benim sen ancak kdv'sin.
çok yanıyor canım ve hiçbiri sana anlattıklarımla alakalı değil! sana anlattıklarım öylesine ben kendimi örtüyorum. isterse herkes sevsin pitonları, ben sevmiyorum. çünkü kuzu yiyebiliyor onlar ve ben kuzuları da sevmiyorum.
imkanı olanda imkansız kalanda, herşey ama herşey kendi zamanıyla sınırlı, bunu biliyorum.
neden kendi kendime seninle konuşuyorum? öznelerle çoğaltıp zamirlerle indirgiyorum?
ve hangi zaman kipiydi türkçe de sığan diğer zamanın içine? sen demiştin. ben vardım, o vardı, sen vardın. söylesene. çemkiriyorsakta bir nedeni var değil mi ya?
sivrisineklere de söyle benden uzak dursunlar ama ben senden uzak durmam, seninle beslenirim. hoşt desen de umursamam, kışt desen de.. o yüzden başlayabileceksem kendi kanımdan başlarım.
bir çatal aortumda 4 bıçak gibidir. deler, ölmem; güler, geçer; en fazla kelimeye dökerim. akar, akar, akar kan. yüzünü dahi bilmediğim adamlar ardımdan ağlar ben en fazla yara bandının yapışkanını çatalizlerine değdirmemeyi başarabilirim. ki benim kanım çatal üzerinde iz bırakmaz. bilirim.
çünkü ben bir hikaye duymuştum, kanının sesini duyan bir kadınla ilgili.. bir sabah uyandığında kendini o sese veren bir kadın ile ilgili...
ve ben kadın bile değil iken kanımın sesini duyabiliyorsam bu nemenen bir şeydir?
ya ben çok içemedim ya sen okumayı unuttun!
bak sana ne diyeceğim..
guaj boyaları alıp asfalta sıkalım mı? postmodern der üzerinden araba geçerse ağlarız.
sokak kenarında lastik yakalım mı? soran olursa bir şeylere inandığımızı iddaa ederiz.
cümlenin ilk harflerini değil son harflerini büyük yazalım mI? türk dil kurumunda yasaklılar listesine gireriz.
yaşanılanı diyorum farfara tarihçiler yazsın, ben kurgularla takılacağım
ki zaten niye ben gidiyorum tüm şehir gitsin!
gerekirse sen de git umurumda sanki
balkona ölü kuşlar doluşmuş onları umursamamışım daha ne diyeyim ki?
olmadı ben de gelirim seninle, ne demeye yamandıysam kendimi senin defterlerine, evine bile..
ya bari kitap yazalım, rakı da içiyoruz
benim de zaten işim var
seni mi düşüneceğim..
6 yorum:
Başım çatlıyor bu rakıdan.
Son kısımlarda hep güzel darbeler..
dokunuyor demek ki içmeyiver
caner her kısımda kendime darbeler..
İnsana dokunan iyidir.
dokunduruver o zaman..
Yorum Gönder