hiç mi hiç yakışmadı
ne dokusu ne ilmeği hiç bir şeyi mi uymadı..
bu kadareğreti durmasaydı iyiydi ama
ne göğsü, ne beli oturmadı..

şimdi üzerinden silmek zorunda olduğum o kadar parmak izinin ardından
durup baksam ne gökyüzüne?
beraber hiç duramamışız ki
durup dokunsam ne tenine?

yürüdün mü yürüdüğün tüm o yolları kendinle
kendine bir başına?
yanında elini tutmadan hiç biri
hiç bir kimsenin
hiç bir sesi?
yürüdün mü, sığınmaksızın kendine bile?
sadece yürüdün mü?
yarın ne
ben neyim
ben kimim
bile demeksizin
salt kendine kendi benliğine...
hayır yürümedin, hayır ben de yürümedim..
ama ikimizde yürümüşüz işte kendimizce..
bırakalım, dursun..

şimdi bütün bildiğimiz cümleler aynı ağır aksak eylemlere varıyor
dur diyor bir yanımız
bir yanımız yan diyor..
buradan göçüp giden kuşları da
görmek istemiyorum artık
kahveden kızıla renkleriyle dökülen yaprakları da
bu şehri de..
yok sevgili
ben de artık hiç bir şey yok
olan sadece sesinin dağıldığı odalarda
gülümsediğini hatırladığım yüzüm
nurun!
hiç bir şey mi öğrenmedin
yaşadıklarından
defterlerini kaplamayı bile öğrenmiştin hal- bu - ki
ben olayım bu kapıdan ilk çıkan
hem de oyalanmayayım gözlerinde ki kediyle
hemen çıkayım..

yorgun

yorgunum
inan bana çok yorgunum..

güneş bulutların arkasında
camların ötesinde şehir
bu griliği çöz diye bakıyorum gözlerine
sen gözlerini kaçırıyorsun...

dedim ya git...
git
ayak izlerini yürüyerek git...
nerdesin
sonbaharı aralayıp güneş bile açtı..
sen nerdesin?
sen benim hakkımda hiç birşey bilmiyorsun
bu rüzgar beni nasıl kesiyor
bilmiyorsun..
griden bozdum gökyüzünü bugün
bir damla mavi bulabilene aşkolsun
yağmurdan geçirdim elimde ne varsa
önüne koydum
basma üzerine
unuttum yazmaya yazmaya
adım neydi unuttum..

bu çok iyi bildiğimiz bir hikaye

adının ne olduğu
-en fazla-
harf sırasına göre yerini değiştirir; gerisi aynı...

sen;
yağmur yağmadan az evvel gel
ben demeden gel
gözlerine bakmadan inmesin gök yere..

kendinden alacalı sesinle
oku bana sevdiğim bir hikayeyi

ve
biraz büyü artık..

çünkü bu çok iyi bildiğimiz bir hikaye..
benden dedin
benden sıkılacaksın
senden dedim
sen
yazacağım..
sana demiştim bir adım önce ya da bir adım sonra
herkes kendi tanrısının katilidir aslında..
ödeyemediğin kira borcunun arkasına saklanmıştır herşey
ve
ankara gridir..
koyu gri..
kapımın zilini çalma sakın..
çalma sakın..
arayıp durduğum o kelime nedir acaba?
bu örtü üzerimizden ne zaman kalkar farfara?
vurayım bıçağın
hem de kör tarafını
vurayım
sağ tarafından boynumun
atardamarımın tam ortasından..
aksın dökülsün kanım
kolum üzerinden parmaklarıma
parmaklarımdan halıya..
susayım ağlarken gözlerim susayım sesime hasret kalsın duvarlar
durayım
çömeldiğim yerde kendime tutunarak durayım
herşey herşey herkes sussun..
sussun
tutunduğum dal kırılmasın benimle dursun..

olmaz mı?

bu şehrin kapılarının hepsini çalarım gerekirse

bırakın olsun..

bir tutunayım ben,
o dal dursun..

gelir misin

biliyorum ben buraları
köşeden nasıl dönülür, nereye çıkar bir sonra ki ara sokak
biliyorum..
nasıl nefes alırsın sen
maviye ne katarsam yeşile çalar ardımda ki dağlar
biliyorum
nasıl bakarsın sen
yağmur nasıl yağar rüzgar batıdan ağrı esiyorsa
biliyorum..
başını nasıl da yana doğru döndürürsün sevdiğin bir melodi çaldığında
ya da sokak lambaları kaç civarı yanar bu şehirde
biliyorum..
biliyorum içimde bir yerlerde
bunca karmaşaya rağmen
bir sakinlik
seni çağırır sürekli biliyorum..
bilmediğim ne zaman gelirsin

gelir misin..?

en çok

seni bensiz bırakmak zorunda kalmak yaralıyor beni
yoksa düşmüşüm dizim kanamış
kırmızı da araba çarpmış
hesabı çıkartamamışım
son otobüsü kaçırmışım
hava soğukmuş, er gelmiş ayaz
önemli değil..
seni bensiz bırakmak koyuyor,
gerisi hikaye...
yazı(n) içerisinden çekip aldın beni
ceketimi at bari omzuma
üşüyorum
havalar serinledi
gözlerimi kapamadan önce söndür ışıkları
şehrin sesi dağılsın evin içinde
uzaktan gelen bir sarhoş nidasına karışsın
kilitlenen kapıların tıngırdıtaları..
yağmur başlamadan kapatma pencereleri
ilk serinliği gelip değsin yüzüme bir kez daha..
sonrası sonrası
bir başka hikaye..