yine eski usül
kağıda kaleme dönüyorum..
tatil diye başlamıştı
babaaneme gidiyorum..
umarım kaapuz balında bir kere daha
yan yana görebiliriz suretlerimizi..

mahalle

bu mahallenin kendisinden bile
yaşlı
yaşayanları

bu mahallede her ezana
en az bir cenaze düşer kalkacak
ve mahallenin
en çok içen adamları
 her cenaze de
en az bir kere
ayılmayı denerler

bu mahallenin çingene insanları
sokaklarıyla dansederler
ve hayat
dışarıdan akıp gider
uğramaz buraya
burada hayatın
kendi dinamiği var
dokunmaz insanlara

bir önemi yok az ötede doğumlar olmuş
yıkımlar olmuş
şehir kehribana kesmiş
önemi yok

bu mahallede
düzen başka işler
kemikler başka
sesler başka
kaldırımlar başka biçim
üzerinde yürünmez

bir ucundan gün doğarken atılan o kahkaha
dalga dalga örter
kapıları
son lambada sönerken
oturup meydanlık yerinde
saatin altına
herkes salar
eteklerinde ki taşları

bir el şaklar
bir ses gelir derinden
ilk isyanıdır güne
geceinsanlarının

başlar yaslılar şarkı söylemeye raks etmeye
çözülür
tutsaklıklar
çözülür aşklar
çözülür
hasret
çözülür ihanet
kahpelik
inançlar çözülür
yaşam
dökülür

ayrışır gerçek ile düş birbirinden
sonra ki ilk cenazeye kadar
şakır gök bile

aksak ritm, boğuk ses
dağılır açık pencerelerden sarkan tüller içerisinde
dağılır benim de mahalle kadar yaşlı sesim

bilmem kaçıncı cenazeme kadar
mahalleyi hatmederim
sonra bir ölür
bir
dirilirim

ateş yanar orta yerde
şişeler kırılır
kırılır tutsaklığım
kırılır sevdam
kırılır hasret
kırılır ihanet
kahpelik
inançsızlığım kırılır
yaşam

gelir girer yine içime

ben güne başlarım..
infilak etmek üzere beynim
köpek dişlerini geçirdin yine

tenezzülümden çıkardım da seni
cinayetimden çıkaramadım

şimdi
elime alıp en kör bıçağı
adını sadece bir kere haykırıp
dönüp de baktığında
-sen hep bakarsın
-sana kahpe sesler
şah damarına
kanırtacağım

kan grubuna tükürdüğüm
can çekişinin başında
durup sana bakacağım

senden nefret bile edemiyorum
öldüreyim bari

02.05.02 de yürümüş bir kadın tanımışım..

kendini yürüdü
sadece kendiyle yürüdü
tek başına
yanına kimseyi almadan
kafasında insanları olmadan yürüdü

bir köşeyi dönerken geldi biri
düşün içinden gerçeğin ortasına yürüdü
bir başkası sokağıntekağacının yanından geçerken geldi
aksak adım
ağırlığınca yürüdü
önüne çıkan arabanın yanından kıvrılırken karşılaştı bir diğeriyle
hafif esintili
günü dele dele yürüdü

bir baktı yalnız değil
durdu hepsini bıraktı
yanını/aklını herkese kapattı

dışarı çıktı
kendine yürüdü
kendini yürüdü
kadın..

--

karşı karşıya oturuken
hava kararırken
ilk yudum alınırken

kediler çiftleşirken
ihtilaller olurken


bilemem
-nereden bileyim-
ne renkti;
ne renge döner

kaburgan senin..

Kaapuz Balı

"Romandı onlar" dedi babaanem. "Karpuz diyemezlerdi ya da demezlerdi. Kaapuzdu onların karpuzu."
"O yaz sıcak geldi. Ekinler normalden de sarı."
"Hangi yaz ki babaane." sorunun cevabı muallak. Her anlatışta hikayeyi bir başka yaz. Sanırsın bir gençlik o yaz da geçmiş...
"Yalan söylenir mi? Yani söylenir de böylesi mi söylenir? Vallahi yalan değil. O sene bir karpuz verdi toprak evleri karartır. Yığdık ki kapının önüne gölgesinde kahve içerdi babam.." - "Turanhafız, babam. Turanhafız derlerdi babama. Fırıncıydı. Biz hiç hamur yoğurmadık ki baba evinde. Hep fırından geldi. Ben koca evinde öğrendim mantı açmayı. Baklava da açardım, bak şöyle..."
Sakin araya giren sesim "dur babaane, karpuzlar diyordun. O yaz karpuz ev karartıyordu."
"Hıı.. Tamam kaapuz. Karpuz değil. Geldik yığdık evin önüne. Bizim ev Alaca Çorum yolunda. Böyle alabildiğince kavak yol boyu. Kimbilir ne oldu o kavaklar. Ah o Çerkes kızı..."
"Babaane karpuzlar..."

"Unutuyorum ne anlattığımı da. Neyse... Aldık bir kısmını da yenecek gibi değil. Çok. Atacağız felan diye lafı geçmiş fırının orada. Romanlar gelmiş o sene."
"Nereden?"
"Bilmem", ağır heceleye heceleye bir bilinmezlik. Ben hayatta hiç bir şeyi öyle güzel bilemedim!

"Dur! Romanlar duymuşlar o karpuzlar atılacak. Gitmişler babama demişler atmayın yazık günah. Atmayın kaapuz balı yapalım.Biz şaşırdık. Ne ki kaapuz balı. Hani bizim oralar da asma bol. Üzüm balı biliriz, yaparız. Bunu duymadık, şaşırdık. Tamam demiş onlar öyle dediğinde babam. Yapın, yarısı bizim yarısı sizin. Sonra onlar bıçak istemişler, tarif etmişler nasıl olması gerektiğini."
"Böyle" babaanemin işaret parmağınca "bir sap, sonrada dışa doğru içten yuvarlak kenarları keskin bıçaklar yaptırdı Turanhafız, babam. Onlarında varmış malzemeleri zaar. Koydular tarlanın ortasına koca böyle tandır gibi sinileri" kolları yayıldı babaanemin sola sağa "üzerlerinde leğenleri" kolları dünya sanki!
"Vurdular bıçakları cıscıplak kaldı kaapuzların kabukları. Döktüler leğenlere. Topladılar saman, çer çöp.. Yaktılar sinilerin altlarını."
"Eee babaane çekirdekleri ne oldu karpuzların?"
"E süzüyorlar ya" hepimiz oradayız ya "kaynatıyorlar, süzüyorlar. Ne kaynadı, ne kaynadı leğenler.."

"Hadi bir çay veriver. Ah ah yazsam kitap olur."
"Olmadı ben yazarım babaane"
"Sen işine bak!"
"!"

"Bitti sonra. De ki leğenler günlerce kaynadı. Doluştuk ki başına sanırsın ayna. Aynaya baktık. Üzüm balı daha koyu. Bu açık.  Ayna sanki, suretine bakıyorsun."
"Kaapuz balında suretini mi gördün babaanecim sen?"
"Tek ben değil. Herkes gördü. Ama biz alışamadık tadına. Tenekelerce bal, tenekelerce doldurduyduk ya, alın dedi babam verdik Romanlara.."

"Romanlar bir daha gelmedi ya da ben hatırlamıyorum. Artık unutuyorum olanı biteni..."
"Olur mu babaane ya baksana aynaymış kaapuz balı onu hatırlıyorsun!"
"Evet ya aynaydı sanki..Böyle hepimiz doluştuk, baktık. Aynaydı, ayna.. Kaapuz balı.. Ah o yaz.."

gelecek nesil sentetik hibrit

hibritleşelim seninle
sen-tetik* olalım
küfür olsun adımız
gelecek nesillerin
diline dolanalım
hadi gel
şehri bu gece
herkes uyanırken
bir ucundan
diğerine dek yakalım

*kelimeci

bak bence ben

darp hane
hare
darp hareli gözlerini göreyim
gasp
edileyim...

bir ses gelsin öteden
hafif bir rüzgar essin
garson ne içeceğimizi önceden bilsin
masaya sen saki ol..

yıldızlar ışısın gökte
sanki gök çocuk bahçesi
koşturup dursunlar bir oraya buraya
tüm dilekleri gerçek olsun
bu gece içenlerin..

peynir hafif yağlı olsun,
kavun tatlı
bir kaç tabak meze olsun
ağzımızda fesleğen tadı..
sona kalan kalamarı sen ye..

etrafımızdan hayat aksın
tebessümle seyredelim insanları
bir anda kadehler havaya kalksın
yaksın az bir anason
sen suyunla yumuşat bağrını..

hafif sallana dönelim eve
yollar bize kıyak yapsın
baktık çok uzak geldi
parklar bize kucak açsın

oturalım sonra diz dize
ben seni dinleyeyim
tanıdık bir şarkı da eşlik etsin sana
ya da
sen eşlik et şarkıya
orasını sen bilirsin

gece böylece bitsin

darp hane
hare
darp hareli gözlerin daldırsın beni uykuya..

şehirlerin oyuncak ayıları - 2

bu kanal
ben(im) Aslı(m) öz(lendi)..
intihara meyletmiş oyuncak ayı
oyuncak ayı astıran kafalar
soğuk delip geçen o soğuk!
utrecht--özlemek--gitmek--gene yol--gene oyuncak ayı..

şehirlerin oyuncak ayıları - 1



önüm arkam sağım solum sobe


kaldırıma  sakladım yüzümü
 üzerinden
geçtin de
 gene bulamadın









Fotoğraf Babası: Mark Jenkins
sesimi kaybettim..
dünden beri biraz da olsa çıkan şen şakrak ve aynı zamanda da matrak tınılı sesim bu sabah 9.00 itibariyle tamamen kullanım dışı kaldı..
şimdiden özledim..

küpeşte

-den yedim rüzgarı
yalpa-yım yalpa

...

tek

"dayan tırnak ile diş ile
 ..
 dayan rüsva etme beni" Ahmed Arif 

tek tek gelin gözünüzü seveyim
yığılmayın bir anda
o kadar dayanıklı değilim
artık

bakmayın ses etmediğime

biraz saygı duyun en azından
ardımdan gelip indirmeyin
karşıma geçin
savunmam için biraz zaman verin

bakın görmüyorsunuz

görmüyorsunuz
ellerim kanıyor
kanıyor gözlerim
çığlığım boyuyor etrafı kıpkırmızıma
bakın tutamıyorum
gövdemi bacaklarımda
bakın asfaltı yaladım ben acıdan
görmüyorsunuz tamam da
can bu yanıyor bunu da mı anlamazsınız

hiç mi tanımıyor biriniz bile
artık
beni?

dayanırdım dayanırdım evet taş gibi
ama doldu sine'm çekemiyorum gayrı
arada zaman bırakın bari
çökeceksiniz madem üzerime..
..güçsüzüm,
nefessizim,
ciğerimden bir versem havayı
beş kere geri alamaz oldum,
adımımı attığımda yeri sallamayı bırak
yanımdan biri geçse
devrilir oldum
bu aralar kırgınım
toparlanamaz oldum
hepinize birden göğüs geremez oldum..

ağlayamaz bile oldummecalsiz kaldım
durdum
yapmayın
bugünlük yeter

rüsva etmeyeyim diye
sıkıyorum dişimi

rüsva etmeyeyim kendimi
yeter..

zihnim

bir bardak su.. bir sigara, bir sigara daha.. peki'ler.. pencereler..bugünün yaşattıkları, "yaşıyoruz"lar.. yaşıyor (mu) yuz? farklılıklar.. yarınsızlığın bugünü..

ve aslında "nasılsın?"lara cevap yok..
mavi var, yeşil var, mor var, kırmızı var,
da işte
renkleri ben yaratmadım..

kaldırım sesleri.. kaldırımların da sesi olur mu? suskunlukların büyüttüğü birşeyler var!

belli..

zaten
gökbebeklerin sığmaz bence
gözyüzüne,
sen git kendine
dondurma al..

içtenlik babadan mı araştırması

-uyandın mı baba?
-sence?
-sanki uyanmışsın
-...
-günaydın da baba dün biz seninle oturmadan önce ben birşeyler yazmıştım bloga, öyle yolla seninle evle felan ilgili..
-blok ne?
-blog baba "g" ile, ya internet üzerinden karalama defteri diyelim
-yazı kağıda yazılır, internete yazmak nedir? gerçi bu internet acaip birşey bak geçen gün baronun sayfasına girdim, benimle ilgili herşey vardı.
-evet de ben başka birşey diyorum
-sen bir çay alsana kendine bende içerim arada
-tamam da baba bir dinle ya
-evet
-neyse ben birşeyler yazmıştım, sende vardın içinde..
-sen beni yazacağına şimdi bir çay versen
-sen beni dinlemeyeceksin anladım
-saat yediyiçeyrekgeçe ancak çay içilir
-ben sana bir çay vereyim
-...
..
-nurun!
-efendim!
-bir de su versene içim yanmış
-tamam!
..
-al.
-sağol, sende içiyorsun değil mi?
-evet, hazırlanayım bir yandan çıkıcam
-tamam. nurun..
-efendim baba?
-yazı kağıda yazılır
-o ayrı bir tartışma konusu baba, nerden bildin ki kağıda yazmadığımı?
-defterini masanın üzerine bıraktın gece hala orada duruyor, ordan bildim misal, tümevarım
-ımm
-sen diyalektik nedir bilir misin?
-baba saatin yediyirmibeşinde ancak çay içilir
-işine gelmeyince çay oldu değil mi?
-ne yani senin de mi işine gelmedi de beni dinlemek hemen sabah çay içilire çevirdin lafı
-babçikler çevirir, yaffular çevirmezler
-ehe
-yeter laubali olmayalım
-biliyorum ayrıca diyalektik
-biliyorum bildiğini, biraz da bu açıdan bak istersen
-tamam
-tartışmadan ikna oluyorsun nerde diyalekt
-yok artık bu mudur çıkarımın?
-hayır tepkini ölçtüm
-anlıyorum da baba sana birşey soracaktım ben olay nerelere geldi?
-ben yarımsaate çıkıcam, adliyede işim var; sen yarımsaate çıkacaksın, işin var. olay bir yere felan gelmedi, süspanse ettim ben sabahı
-tabii tabii, lafı ağzıma tıktın
-tıkmadım muhtemelen yazdığın şeyle ilgili bir şey soracaktın bende okumadan bilemeyecektim, sabah sabah okusam da anlamayacaktım, vakit kazandırdım ben
-peki
-sabahları sergilediğin bu uzlaşmacı tavrı akşamları da sergilemeni isterim
-bugün pek bir dilbazsın baba!
-senden öğreniyorum, akşama ne yemek yapalım?
-konuşuruz
-tamam.. nurun
-efendim
-bir kaç gün kalıcaksın değil mi?
-kalıcam baba
-iyi..
-baba sen içten ne demek bilir misin?
-ben seni bilirim..
-...
-banyoda işin var mı?
-var
-o zaman 4dakika veriyorum sana
-tamam
...

baba ocağı

geldim, buradayım.. her milimini bildiğim odadayım.. yoldan geldim, yorgunum;
yoldan geldim durgunum;
yoldan geldim mahsunum..
bilmiyorum neden,
baba
bir çay koy da içelim..

camı açıyorum, içeriye dalı giriyor bizim ektiğimiz ağacın.. daha yeşilden geldim, yorgunum;
içerimde bir kıpırtısızlık
        itsen düşmem
        çeksen sünmem
        seslensen görmem
        baksan duymam
yoldan geldim durgunum;
dağıtmışım gitmeden en son odayı, gene ne arasam buluyorum, benim ki de kara düzen,
çay kesmedi baba
bir kadeh de bana versen..

balkona çıkalım mı? rüzgar eser,
kuraklık çökmüş buralara, kurudum
iki de buz atsan içim serinler,
yoldan geldim mahsunum;
babam
az konuşalım mı?

yansıtıyor alayı insanların
yansıtıyorlar her şeyi
artık üzerimde yığılmasın diyorum şehrin bu keşmekeşi

vakit tamam gideyim tekrar ben

zul oluyor gayrı bazı şeyler, bir de
yoldan geldim yorgunum; geldim ya  baba ben o yüzden yorgunum;
anlamışsındır sen..
tekrar yola çıksam dinlence
ama rakıyla
da
yol gidilmez zannımca
o zaman
susalım az,
bir kadeh daha ver-
-sen..

dedim ya baba
geldim...
yor-
gunum..
bakma sen böyle nemrut durduğuma,
bir bilsen nasıl özledim..

?

siz hepiniz birlikte iyisiniz
ben iğretiyim
siz hepiniz çok çok iyisiniz
ben değilim

ben burda iyiyim
bir süre geri dönmeyeyim...

siz hepiniz
şehrimden gidene dek
ben
buralardan
dönmeyeyim..

kendime arkadaş da yaptım dün gece
ardımda ki ormandan
kayın ve çammış isimleri
öyle bir sarıp sarmaladılar ki beni
ne çamın dikenleri
ne kayınının yapış yapış bedeni
rahatsızlık verdi..

sessiz sessiz oturduk işte beraber
bir çoğunuzdan daha güzel sohbet ettiler
zaten oralarda da özleyen çıkmaz beni
ama çam bana söyledi
kayın dallarıyla destekledi
onlar özlermiş beni..

geri dönmeyeceğim ben bir süre
siz hepiniz insan
ben
alt tarafı ağaç...
hazan mevsimine dek yaprak yaprak...

yol-a

her şey iyi
herkes yolunda
zaten
en güzeli
çam ormanı
ağaç
olmaya
gidiyorum
bir başıma..

dört başı mahmur
birşeyler var oysa etrafta,olsun,
herkes iyi
her şey yolunda...

ahh

öyle bir yazıyoruz ki
dünya
titrek
dünya
dün-
ya
dönüp bakıyor

-tirim tirim titriyor..

sırtın
en güzel düş
sana sarılmak
sana sarılmak

-tirim-

sana sarılmak
dünya

bura da
olmasan da..

çünkü
eller var
parmaklar var
uzanan bacaklar
var
bedenler farkında olmayan soyunmalar var

an be an'lar
ah
var

ah
ah
ahhh
ahhh

ektik bari biçelim

bak duruyorum ben

öyle olduğum gibi.. duruyorum neyim var neyim yok..
herşeyin farkındayım, senin bile..
de
yüzüne bakmam ben, bakmam...

oysa
yüzündür yaşatan... gülümsemen...

ama sensiz
hiç bir şeye benzemez her şey..

çok canım yansa da; keyfe keder hayatında, hayatım durur..

ben öyle bir güçlü..
kimse anlamıyor...
gene sen anla...

sevmek böyle bir şey.. ben seni seviyorum ya...

"sanma ki hikayesi şu titreyen dalların düşen yaprakla biter...

..." zeki müren
şehirde de
ciğerlerimde de
hava
kalmamış sanki..

hadi
sigara içelim...

sesim

ben
kendi sesimi
tuttum
yuttum
evet
kediler
tutmadılar ama...
kurbağa bile..

kalma

fesleğenden, rakıdan
ve
adamdan kalmayım
daha günü başlatmadım
ben
akşamda kalmayım..

ileyi-

adının harflerinden arındırsam kendimi

hecelemelerim
eğreti
kalır
ne kadar göndersem
o kadar büyü(r)sün

çocuksu(n)-sun

gece geldiğinde
kendimden kalanlarla sarhoş
elinden tutup
döverim
senin üzerine
çökenleri
kimse tutmaz kimseyi

çünkü sokakta
çocuk
çocukta
sokak oldum
sanırsın
içinden dışarı
çıkmışlığın yok halbuki

ben ise seni
adım gibi taşırım
bilmezsin

ben taşıdıkça
sen anlamsız öfkeli
gereksiz yere
halbuki,
kendi
ni
sindirirsin

kalanlarınla
şehre kusarsın bedenini

kalırsın
öylece
kendine
beni de atarsın
bir yalnızlığın
bir ke(n)di
lerin
baki

delersin içerinden
dışarına doğru bedenini
parçaladıkça yitirirsin
değerini,
ben bakarım
.dibi olmayan bu kuyu
.karanlık
.ayaklarımdan yüzüme doğru hafif bu esinti
.bu aşağı mı demek
.demek düşüyorum
.bu kadar yavaş mı?
.ayaklarım yere basmıyor
.ne yöne gidiyorum ben
.başka neler düşünebilirim, düşünmeliyim
.bitmeden herşey
.çok mu gerek?
.serin, karanlık
.......bitti galiba



*bilinmez 2000

tabula rasa

en acaip biçimidir
"eternal sunshine of spotless mind"ın
tabula rasa..
daha bir silinmiş
daha bir-
dir..

beklerim farfara

herkesin yazdığı
tekhece kelimeler bile
içleyecek de ciğerini,
benimkiler
teğet geçecek şakağına..

herkesin dediği söz
delecekte kulak zarını
benimkiler
ulaşamayacaklar dahi yankına..

herkesin bir bakışına
kalacaksın da hasret
fikrine bile değmeyecek
benim cemalim..

herkes bir
parça
olacak da içerinde
ben anca olabileceğim
öylesine bir yerlerde..

ve
o herkes
gönderi
gideri
olacak da enin(d)e sonun(d)a
bir ben kalacağım
her yerinde,
sende,
o delikte,
seninle
sade-
ce
..
ben işte o güne dek beklerim
farfara...

söyle farfara

can
bezmiş
teninden
tininden
külliyen kendinden
geriye
kalmış
harcanacak
bir kaç
bozuk an
onu da bitirirse
ne kalacak
farfara
benden?

dur

bak yıkılıyor
etrafımda
her şey,
yığılıyor üzerime
sanki tüm şehir!
kırılan camlar giriyor
retinama,
göğsümü yarıyor
elektrik direkleri...
sokağın
bütün
lambaları,
ayaklarımın altında!
sarmaşıklar,
kollarımın
filistin askıları..
kaçmak yok kaçmak imkansız
kaçamaklara kapalı
bu talanı içimin.
içerimde bir sancı
kanımın tadı
sokaklara
dağılıyor
ah  gecenin
tüm aktarları
şamanlara veriyor
gerekli otları
kazanlarca ilaç kaynıyor
yaralarımın üzerini
kaynar merhemler kaplıyor!
yaşatacaklar beni
sonra tekrar başlayacak
üzerimden
şehir
yağması...
gözlerimde
yaş yok
ağlamıyorum bile
ama bu tarifsiz sancı,
ağrı..
ciğerimde
nefes yok
bacaklarımda hacet yok yürümeye
kaçmak imkansız
kaçmak yok
kaçamaklara kapalı
bu sancı..
sanki
çağlar boyu
yatıyorum savaşarak olduğum yerde,
şehir
aynı
teranede..
sürekli yerle bir
sürekli yer içerimde
sürekli asfalt
sürekli her şey
yığılıyor
üzerime..
gene şamanlar
etrafımda ayinde..
sesim de çıkmıyor ki bağırayım,
inliyorum sadece
inim
oluyor
tüm şehir..

şehir cereyana tutuluyormuş gibi
titreyen parmaklarımda,
şehir kavruluyor
kurumuş dudaklarımda.. bir yudum su!
bedenim yığın
şehir kıyım..

bitsin artık!
sonlanmıyor döngüsü..
dayancım da kırılmıyor
bir türlü!

içerimden
sürekli yalvarıyorum
tutman için
elimi..
sanki sen tutsan
geçecek
şehrin deliliği..

ama
sen de şehirdesin
şehrin tam göbeğinde,
yarıyor caddeleri
elinde hoyrat savrulan kırbacın,
sen ediyorsun şehri talan,
sen salıyorsun üzerime tekrar tekrar şamanları..

elimi tutman için yalvarıyorum,
sökmen için şu sarmaşıkları..

dur
ben
sadece
seni
sevmiştim
ya..
dur tamam elimi de tutmasan olur,
bakmasan da olur yüzüme..
bırak şehri
bırak
kendine..
dur yeter
bitsin artık
bu sancı..

ben sadece
tesadüfen rastladım sana
ötesi yok,
dur tamam sarmaşıkları da bırak
kalsınlar üzeirmde..
sade gönderme artık
beni iyileştiren şamanlarını..

hemmikrobum
hemaşımolma gayrı..

bırak artık
dursun
artık
bu
ağrı..

aşure

40
çeşit
katacağım
üzerine;
40 çeşit baharat...

aşıracağım da
senden seni
kaynatacağım
bir
güzel aşureni..


yiyeceğim sonra
ağzımda
tadın...

sevmek felan
değil
aşk değil
yemek
istiyorum
seni...

hücre

tırnak
larım
diplerinden
ağrıyor
kazımaktan
hücrenin
duvarlarını..

kaçmak da yok halbuki,
bir serseri
uğraş benim ki..

olduğum yer
de
durduğum yer
de
baki..

üçüncü sayfa

"Ankara'da şok edici bir olay yaşandı. Olayın farkına varılmasıyla birlikte müdahil olanlar şaşkınlıklarını gizleyemedi..."

Ankara'da bir cumartesi, cumartesilerden sıcak bir gece vakti, NS (29) arkadaşlarıyla birlikte eğlenmeye çıktı. Yakın-uzak, ordan-burdan arkadaşlarıyla alkol de tüketen NS'nin aslında ölü olduğu anlaşıldı!
Kendisini iyi tanıdığını ifade eden bir arkadaşı "mümkün değil, gülüyordu, ölü olsa ağlardı" dedi.
 Olay esnası ekiplerinin sundukları kanıtlara bile inanamayan diğer masalardakilerden bir genç "Bizimle oturdu bir süre. Bira içiyordu. Sohbette ettik. Hatta hiç susmayacak sandım" dedi.
Görgü tanıklarının ifadelerine göre çok da erken olmayan bir vakitte yanlarına gelen NS, ertesi gün neler yapacağından da bahsetti. Genel olarak fazlasıyla neşeli olduğu gözlenen kişi ile temas halinde bulunan bir tanıdığına göre "beyaz gayet beyaz ve sıcaktı elleri".
"Sarıldı bana sımsıkı  sarıldı. Mümkün mü ölülerin sarılması" diyerek gözyaşı döken bir arkadaşını etraftakiler zor yatıştırdı.

Hiç kimsenin ölü olduğunu anlamadığı NS, bulundukları mekandan ayrıldıktan sonra eve gitmek üzere yola çıktı. Onca insanın fark edemediğinin ayırdına vara taksi şoförü hemen polisi ve yetkilileri aradı. Taksiyi park ettikleri yere gelen ekipleri de şaşkınlıpa boğan NS başta yaşıyormuşçasına konuşmaya başladı.

Taksi şoförünün kendileriyle dalga geçtiğine inanan ekip amiri, tutuklama yapacağı sırada NS'nin gözlerine baktığında "kanım dondu" diyerek hissettiklerini ifade etti. Gözleri bakmayan NS'nin ölü olduğuna orada karar verildi ve adli tıp yaptığı tetkiklerle onay raporunu verdi.

"Neden, nasıl öldün?" sorularını cevapsız bırakan zat, eskortlar eşliğinde evine bırakıldı. NS'nin hala ölü olduğu varsayılıyor.

"Kimse ama beni tanıyan hiç kimse anlamadı. Bir yabancı, tastamam dışardan bir yabancı, adımı bile bilmeyen bir yabancı, yabancılığıyla anladı... Birşey demedim ben. Ne anlayana, ne anlamayanlara hiç bir şey demedim. Lüzumda yoktu zaten. Anlasalar ne olacaktı ki? Her zamanki gibiydi işte. Hafta sonu, alkol telaşı. Anlasalar ne olacaktı ki?
 Hiçbir şey demedim ben de... Ama yabancı, o yabancı... Anladı. Keşke anlamasaydı. Lüzumsuz bir başka şeydi anlayışı."
yer
çekiminden
muafım
ben

yezidi-ben

"Yezidiler günde üç kez güneşe döner dua ederler. Her isteyen, çoluk çocuk, genç yaşlı olsun, şeyh olsun, emir olsun; herkes güneşin karşısına geçer, içinden ne geçiyorsa güneşe söyler. Belki de insan soyunun şimdiye kadar söylediği en güzel dualar bunlardır, belki de en güzel türküler, en güzel şiirler bu dualardan çıkmıştır." *Yezidiler, Kardeş Türküler

O yüzden bende yüzümü güneşe döndüm bu sabah..

ki zordu güneşi yakalamak
bulutlarla gök kapmaca oynadık..

İçimden gelen herşeyi söyledim ona.. ama herşeyi derken, her bir şeyi.. isimleri de tekrarladım arka arkaya.. fark ettim ben, gülümsedi.. ve insan soyunun benim için en güzel olan şiiri döküldü dudaklarımdan.. 
bir tepenin üzerinde, ardımda hızla yaklaşan yağmur bulutları daha parlayan yüzünü kapamamışken güneşin..

Güneşe bir dua borçlusun..

amaann

hiç önemi yok
bardağı masaya devirmişsin
kedinin kumunu değiştirmemişsin
musluğu kapatmamışsın
anahtarını evde bırakmışsın
kafan bozulmuş komşunun camına taş atmışsın
bakkala borç yazdırmışsın
parkta bağırıp çağırmışsın
canın çekmiş küfür etmişsin ulu orta
erkenden içmeye başlamışsın
aman demişsin sonra
aman nurun demişsin
yetişmişim ben de
masayı silmişim
kediyle ilgilenmişim
musluğu kapamışım
anahtarı yanıma almışım
komşunun camına bir taş da ben atmışım
bakkala ben uğrarım demişim
parkta görevlilerden kaçmışım
yeni küfürler öğrenmişim
bir kadehte ben söylemişim
aman demişim sonra
sarılmışım boynuna
sevmişim o canım yüzünü...

ki

ben ki
kor
sen ki
bir sor
nasıl
yanıyorum. . .

muammalı

çok
hummalı; muammalı hummalı aşk bu.

keyfim mi yerindedir nedir?
bulmasam
da
olur artık
aramak
yeter
seni
bugün
yazarsam
iki olsun
sesim
bile
çıkarsa
yazık
olsun

buzparmak

parmakların buz
çözülüyor dudaklarımda
dilim geziniyor
parmak uçlarında
dilimde
eriyor
buzparmak-ların
boğazımda serin
bir yutku
dokunuşun
gırtlağım
yapışıyor
yapışıyor
buz-a
buzparmakların
parmakların buz
eriyik akıyor
içerimden
parmakların
buz
omurumdan aşağıya
saçdiplerim de üşüyor
tenim
buz
buz
parmakların
bacaklarımda
diken
diken
tüylerim
kalçalarım
donmuş!
göğüslerim etrafında ıslaklık
eri
miş
parmak-ların
ürperik
titremeler
kesikesirikiniltilersesimbuzbuzsesin
buz
duvarlar
duvarlar
yıkık
duvarlar
buzul
yığıntıları
etrafımızda
parmak-ların
parmakların
buz
buz
parmakların...
bırak-sana

fa

yazmayacağım
küfür
bile
başlarım
ben böyle işe
kalbim-in
kağnısı
kancık
sözlerinle
yavaşlıyor

(
tükürür gibi
ellerim
ellerine senin
ben dokunmam sana
ellerim
)

en
sevdiğim
arnavut
kaldırımı
içi
dışına
çıkana
kadar uğramış
sanki
tecavüze

(
şehrin
o artık
pis
bölgesine
hiç
düşünmeksizin

seni
teğellerim
)


katletmişim
senin
iyiliğini
ben
iyi felan değilim

(
gelsin
şimdi
kediler
tırmalasınlar
ellerimi - parmakuçlarım(ı)
kanasın
defterime
klavyeme
parmak
izlerim
aksın
her
yere
)

) parmak
izlerimi
yüzünde
kanatmayı
çok
isterdim
... (
beni hoyrat bir makasla bir fotoğraftan oydular *Metin Altıok*

beni hoyratça tutup kolumdan
bir fotoğrafa oydular
uğraşma
dedim
karıncaya
ayrı dünyaların
hayvanlarıyız
.

nef-lem

nefret ediyorum
senden
aklına
gelebilecek
herşeyinden
hepsen'e bağlı
ama
özellikle
bu
saatte öten
zamanını
şaşırmış
saksağanın
bile
seni
hatırlatması
yüzünden

özlüyorum
seni
gelmedenbanaaslındahiç
fethettiğin
için
beni

neflem heryerim
heryerim biraz sen. . .
gün işte
gecenin
devşirmesi-dir
sadece

gec-ce

gidiyorum
b e n
gidicem
kendimi
alkole
vericem
alkolde
bana
verirse
kendini,
fermante
olacak
gece
uyumayacağım
uyuma-yacak
benimle birlikte
hiç
bir
şey

tekmeleyerek kaldırıcam
yorgun yana düşen başları
yün yumağını
atacağım
uyuşuk
kedinin sırtına

şişeleri
de
kıracağım
dalarlarsa-susarlarsa eğer

rüya
da
görmeyecek
benimle birlikte olan
hiç
bir
şey
bilinçüstüyaşanacak
bu
gec-ce
her
bir
şey

yüzü

kanepe yüzü
değiştirir gibi
değiştiriyorsun
yüzünde ki ifadeyi
söküp
derini
sanki yerine yenisini
yamıyorsun
azıcık
mimik kalmış
geçen günden
suratında
ne demeye bu kadar
ifade
kolajlıyorsun.?.
sen değil miydin
birazcık
alkol
halleder diyen
herşeyi?.?
şehri
beni
aşağı mahalleyi
parkı
bahçeyi
hasretsarhoş;
kendini
böyle
yüz-ünden
bozma
ansız(ın)
kelamsız(ın)
satırsız(ın)

bırakıyorsun?
ki?

umursayı-

sakın çıkma
bugün
karşıma
umursayı-veririm
.  .

öğlen arası

saklanmış
şehre,
görünmeyen ana yoldan,
bir parkta
çimenlerin üzerine
dağıtıp
eteklerimi
fısıldadım
aklımdan tüm geçenleri
fısıldadım
çimenlere,
tepemdeki dut ağacına,

bileklerimden tırmandı
küçük
böcek
diz kapağıma
bile varamadı
neredeyse ağlayacaktım hatta
ağladım da galiba

insanı
amiyane
yapan hayat

çimenleri de sulamışlar
onu da
kalkınca
anladım
zor
hele ki
amkara'da
bugün
çok
zor
sıktıkça sıkıyor boğazımı
ilmek
dar da ağacımsın
medet dahi umuyorum
senden

ay ay

ay bile asılı
kalmış gökte!
gündüz gelmedi henüz,
gecedeyiz
gecede!
http://www.youtube.com/watch?v=iBVkq-V3jg0

şehir perdesi

şehrin ışıkları
örtüyor
benim evin camlarını
halbuki
alt kattakilerde
tıpkı
annemler gibi
perde kullanıyor.

*daha bitmedi bu şey*

ve seni
bu şehirden
kovacağım...

desen çalışması

gözüne ışık tutulmuş
tavşanı

kendi çıkmaz sokağının
kedilerini

siklamenleri
bırak

bırak artık renkleri. .
ben
tavşanı, kedileri, siklamen tonlarında

kaldırım
mantarlarını
boyamakta
kullanacağım.

sonra da
seni
bu şehirden
kovacağım.

-sızım

bak ben şimdi
kan -sızım
parmak uçlarım
saç diplerim
irisim uyuştu

zaman-sızım
aylara ayak uyduramaz oldum
geceler üzerime kara
günler kalabalık
sağımda solumda

bir anlık
anımsarsam
nefes almayı
tamam da
onun dışında
soluğum-suzum

tenim bile beyazdan bozma

şimdi bak ben
kavga-sızım
son baskısıyım
gazetenin
güncel bile değil haberlerim

bak
canım dahi sıkılmıyor
can-sızım
pilli bebekten
uzaktankumandalıbirşeylerdenbile
can-sızım

sendin yahu
şimdi
-sızım olan
herşeyim.
zaman işte
gözenekli
-
gözgöz bir de
kalbim
benim
odacıklar var
kapacıkların yerinde
sıkış tepiş
oturuyorsun
içinde
kendinle

temmuz

-un 1'i
halbuki ben
olsam
olsam
geçen sene
mayıs
ayındayım

yarın
temmuzun 2'si
ne
yetişirim...

iskele - sancak

bir an gelecek
ben söylemeden bileceksin
kedilerin
aslında
ne demek istediklerini
o zaman seninle
bir kere daha içeceğiz
ne bulursak bu sefer
içtikçe ayılacağız
sonra
her sabaha
sarhoş uyanmaya başlayacağız
güneş doğumuzdan batacak
şaşırmayacağız bile
durup bakacağız
sen
münasebetsiz bir laf edeceksin
muhtemelen
ben
umursayacağım
muhtelif yerlerimden
kalemi ilk kapacak diye koştururken
kilime takılan sen olacaksın
ama
düşen
ben
gülen
ikimiz
olacağız
görürsün
bunların hepsi olacak
bunların hiç biri olmayacak
ve fark etmeyecek
ne sikim olduğu


*isim babası selçuk'tur* * http://felluka.blogspot.com/*
ben
cümle
deviririm
sen
devinirim
zaman la beni
on geçelere ayarla

içli nohut

"umudum var"
bundan daha içli söylenemezdi
özellikle
bir önceki akşamdan ıslatıp nohudu
iki taşım suda kaynatıp
çoktan yenmiş
bitmiş
umudu
olan
ben insanı
için