geri

geri geldim,
ankarayı özlemiş miyim bilmiyorum,
odamı özlemişim..
bilgisayarımı özlememişim ama etrafımda olmasından şikayetçi değilim..
okumayı özlemişim dersem kütüphane tepeme yığılır; yemedim, içmedim, okudum sanki.. yol demedim, hastane demedim, gürültü demedim okudum,
ama bazı insanları matbu bulamadığımdan onları okumayı özlemişim..
yazdım mı, yazdım ama ara sıra.. zaten aralandıkça yazmak daha iyi; sıralandıkça da konuşmak iyi oluyor bir yaştan sonra..
en fazla 3 şey belirdi bu süre zarfında kafamda aynı anda..
zor olan günleri atlatırken aklımda ve yanımda en fazla 3 insan vardı,
hiç değişmedim ama daha sakinim diye hissediyorum.
ağzıma bir damla içki koymadım desem yalan fakat ilk kez bu kadar uzak durdum meretten..
dinlendim mi? muhtemelen pek değil ama
olsun
tebdili mekan ferahlığı kaldı ağzımda..
ama hastaneler her yerde aynı onu bir kere daha anladım...
dünyanın ve ülkemin bu kadar farklı şehirlerinde hastaneleri görmeden çok önce akıl edeydim master programımı ona göre seçerdim..
klasik tatil anlayışım; "mümkünse çıplak ayakla dolaş"tır fakat bu sefer bu pek gerçekleşemedi, allahtan artık serumlar şişelerde değil plastik kaplarda yoksa ayaklarımda cam kesikleriyle dolaşmak zorunda kalacaktım.. ilk günün ardından çorapsızgiyilebilenkapalı ayakkabılara döndüm!
antalya'nın doktorları da komik bunu anladım..
hastane odası 3 kişilikti toplamda 6 ila 9 arasında değişen refakatçilerle sayı iki haneli rakamlara ulaşıyordu.. bir hasta gülmekten dikişlerim atacak kızım sus azıcık dediğinde keşke onu dikkate alsaymışım, etraf kan revan içerisinde kaldı..
herşey yoluna girince vardım deniz kıyısına..
sonrasında
 deniz bir karaya değer elbet ben sonsuz
 gökyüzü dünyanın dış yüzeyi ile sabit ben sonsuz
 ben sonsuz amma kum taneleri de sonsuz..
sonra da
işte
geri geldim...

1 yorum:

Caner dedi ki...

A Antalya'ya da gelmişsin?
Hoşgelmişsin.